NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
أَحْمَدُ
بْنُ
حَنْبَلٍ
حَدَّثَنَا
سُفْيَانُ
عَنْ
أَيُّوبَ
عَنْ نَافِعٍ
عَنْ ابْنِ
عُمَرَ
يَبْلُغُ
بِهِ النَّبِيَّ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ قَالَ
مَنْ حَلَفَ
عَلَى
يَمِينٍ
فَقَالَ إِنْ
شَاءَ
اللَّهُ
فَقَدْ
اسْتَثْنَى
İbn Ömer (r.a)'den,
Rasûlullah (s.a.v.)'e ref ederek, şöyle dediği rivayet edilmiştir:
"Bir şey üzerine
yemin edip arkasından "İnşaallah" diyen kimse (yemininde) istisna
etmiştir."
İzah:
Tirmizî, nüzûr; Nesâî,
eymân; İbn Mâce, keffârât; Dârimî, nüzûr; Ahmed b. Hanbel, II, 6, 10, 48.
Hadisin Tirmizî'deki
rivayetinde; buradaki "istisna etmiştir" sözünün yerinde, "Ona
hıns (yemini bozma) yoktur" cümlesi yer almaktadır. İbn Mâce'nîn İbn
Ömer'den olan bir rivayeti de Tirmizî'nin rivayetine yakındır. Ebû Hureyre'den
rivayet ettiği ise bazı ifade farklılıkları olmasına rağmen, Ebû Davud'un
rivayeti ile aynı manaya gelmektedir.
Tirmizî; "Bu
hadisi, Eyyûb es-Sahtiyanî'den başka hiçbir kimsenin merfû olarak rivayet
ettiğini bilmiyoruz" der. İbn Aliyye ise; Eyyûb'un bu hadisi bazan merfû
olarak, bazan da merfû olmayarak rivayet ettiğini söyler. Bey-hakî de; bu
hadisin, merfû rivayetinin sadece Eyyûb'dan olduğunu ve onun bu hadisin sıhhati
konusunda şek ettiğini bildirir.
Eyyûb es-Sahtiyanî,
güvenilir bir ravidir. Onun için, ondan başkalarının hadisi merfû olarak
rivayet etmemeleri hadisin sıhhatine zarar vermez. Üstelik aynı hadisi, Musa b.
Ukbe, Kesîr b. Ferkad, Eyyûb b. Musa ve Hassan b. Atıyye de Nâfi'den merfû
olarak rivayet etmişlerdir.
İstisna: Bir sözün
içine aldığı manalardan bir kısmını o sözün hükmünün dışına çıkarmak demektir.
Bugün dilimizde "müstesna, hariç, dışında" gibi sözcüklerle ifade
edilmektedir. Meselâ, "Ahmet müstesna herkes geldi" dediğimizde
"herkes" sözünün içine giren "Ahmet", "geldi"
hükmünün dışına çıkartılmış yani istisna edilmiştir.
Aslında Arapçada
istisna için kullanılan özel edatlar vardır. Bunlar, gibi edatlardır. Yani
istisna aslında, istisnaya mahsus olan bu edatlardan birisiyle olur. Ancak, bir
hükmü bir şarta bağlama veya Allah'ın dilemesine bağlama da istisna yerinde
kullanılmaktadır. Meselâ, "Bize gelirsen sana ikram ederim"
cümlesinde ikram hükmü eve gelme şartına bağlanmıştır. Sanki "bize gelmen
müstesna, sana ikram etmem" denilmiştir. Bir kimsenin, "Allah
dilerse (inşaallah) şöyle yapacağım" demesi, yani işi Allah'ın dilemesine
bağlaması da bir istisna sayılmaktadır.
İşte bu hadiste,
mevzubahis edilen istisna bu sonuncusudur. Yani, yemin ettikten hemen sonra
"inşaallah" demekle ilgilidir. Bu istisna mecazidir. Yukarıda da
işaret edildiği gibi, yemin edip de peşinden ."inşaallah (Allah
dilerse)" diyen kişinin sözü; "vallahi, Allah'ın dilemesi dışında hiç
bir şey benim bu işi yapmama mani olamaz." manasınadır.
Bu ve buna benzer
hadislerden anlaşıldığına göre; bir kimse yemin eder ve peşinden
"inşaallah" derse yemini bozulmaz, yani sözünü yerine getire-mese
bile yemininden dolayı keffaret gerekmez. İbnu'l-Arabî bu konuda tüm âlimlerin
ittifak halinde olduklarını söyler. Aliyyü'1-Kârî ise, İmam Mâlik'-in
istisnanın yeminin tahakkukuna mani olmadığı görüşünde olduğunu bildirir.
Kârî'nin ifadesine göre İmam Mâlik; herşeyin Allah'ın dilemesine bağlı
olduğunu, dolayısıyla "inşaallah" demesinin hükmü değiştirmeyeceğini
söyler.
"înşaallah"
sözünün yemini hükümsüz kılması için, söze bitişik olması gerekir. Bu
bitişikliğin hükmü ve sınırı konusunda farklı görüşler vardır.
Şevkânî'nin
bildirdiğine göre; içlerinde Mâlik, Evzaî ve Şafiî'nin de bulunduğu cumhur,
istisnanın bitişik olmasından maksadın yemini eder etmez hiç susmadan
"inşaallah" denilmesi olduğunu söylerler. Bunlara göre, arada nefes
almaktan dolayı olan susmanın zararı olmaz. Şevkânî, susmanın özürlü ya da
özürsüz olması arasında fark yoktur der. Hanefîlere göre; kas-den soluk alma
istisnaya manidir.
Tâvûs, Hasan ve
tabiîlerden bir gruba göre; yemin eden kişi, bulunduğu meclisten kalkmadıkça
"inşaallah" deme yetkisine sahiptir. Katâde; kalkmadıkça veya
konuşmadıkça, istisnanın caiz olduğunu söyler. Atâ, bu müddetin bir deve
sağacak kadar; Saîd b. Cübeyr ise, dört ay olduğu kanaatin-dedirler. İbn
Abbas'a nisbet edilen görüş tamamen yukardakilere aykırıdır. İbn Abbas, istisna
için bir süre tanımaz. Kişi ebediyyen bu İstisnayı yapabilir.
İbn Abbas'a nisbet
edilen bu görüş zayıftır. Çünkü, eğer dediği gibi insan yemin ettikten,
günlerce hatta yıllarca sonra "inşaallah" deyip, yeminin hükmünden
kurtulursa ne yeminin bir faydası kalır ne de yeminini bozan birisi bulunur.
İmam Gazali; İbn
Abbas'tan nakledilen bu görüşün ona ait olmaması gerektiğini, çünkü bunun onun
şanına yakışmadığını söyler. Yine Gazalî bu sözün gerçekten ona ait olması
durumunda; "Her halde o, önce istisnaya niyet edip sonra onu açıklamayı
kasdetmiştir..." der.
Nakledildiğine göre;
halife Mansur, istisna konusunda dedesi İbn Abbas'a muhalefet etti diye Ebû
Hanîfe'ye sitem etmiş, Ebû Hanîfe de; "Bunun zararı sana döner. Sana
yeminlerle bi'at edip de yanından çıktıktan sonra inşaallah diyen kişiye razı
olur musun?" demiştir.
Âlimlerin cumhuruna
göre; and karşılığında kullanılan yemindeki istisna ile, hanımını boşama veya
köle azad etmedeki istisna arasında fark yoktur. Buna göre bir kimse hanımına,
"inşaallah sen boşsun", kölesine "inşaallah sen hürsün"
dese hanımı boş olmaz, kölesi de hürriyete kavuşmaz. Ahmed b. Hanbel; köle
azadı konusunda cumhura muhaliftir. Delili: "İnşaallah sen boşsun
dediğinde boş olmaz. Kölesine, inşaallah sen hürsün derse o hürdür."
manasına gelen hadistir. Ancak bunun rivayetinde Humeyd yalnız kalmıştır ve o
meçhuldür. Onun için hadis zayıftır.
Hadisten anlıyoruz ki;
istisnanın sıhhati için, "inşaallah" sözünün dil ile söylenmesi
gerekir; niyet yeterli değildir. Ulemanın çoğunluğu da bu görüştedir. M âli
kıl erden bir kısmı ise; İmam Mâlik'in, niyetin yeterli olduğu fikrinde
olduğunu zannetmektedirler.